Herkesin kendine ait bir sırrı varken, bir başkasının sırrına olan bu merak nedir, nedendir canlar?
Sözdür, sazdır, sestir; hepsi birer kıyafettir ki giyinen, görünür olur.
Görünen bilinir, bilinen açık olur.. Kalmaz bir önemi.
Bir başkasının sırrına ne diye kendi kıyafetlerimizi giydirip dururuz ki?
Bu gömlek bana dar, şu ceket sana bol..
Sır sahibinde güzeldir dostlar.
Güzel nedir? Denizlerde kumlar kadar tarifi vardır da, bir tanesini söyleyelim o vakit: "Güzel, ait olduğu yerde zuhur edendir."
Bir kalem, kağıt varsa güzeldir. Dikeni hoş gösteren Gül'dür, katlanırız ya işte ondan.
Ateşi anlamlı kılan, soğuktur; serini aratan sıcaktır.
Herşey bir düzen içerisinde yüzer gider.
İşte insanı da güzel kılan, ait olduğu kendi sırrıdır. Bu sır nedir, ne değildir herkesin kendi bileceği iştir.
Bir başkasından sır diye duyduğumuz, ondan alıp kendimizde sır diye sakladığımız hakikatte laf'tır. Laf..
Biraz ötesi dedikodu olur, dillenirse fitne denir adına...
Ona hangi elbiseyi giydirirsen o olur.
O olur amma sanmayasın ki ona o elbiseyi giydireni tanımazlar, bilmezler.
Tanırlar, tanırlar... Bu gömlek kime ait, bu ceket kimin idi, bilenler bilir.
Bu fitne, sırdan lafa, laftan fitneye nasıl döndü gösterirler adama..
Bir ayna yeter! Aynadır dilsiz, sözsüz hakikatı haykıran.
Kişiyi kişiye ayna ederler.
Canlar, sırrınızı sırdaşa değil; kendinize verin...
Kendi sırrından bihaber mecnunlar ile dolu alem, dünyayı Leyla eylemişler, beyhude.
Hele bir kendi içimizde zuhur edelim, hele bir doğalım hakikat alemine.
Hele bir susalım..